20 Mayıs 2014 Salı

SİYAH GÖZ YAŞLARI(SOMA)

13 Mayıs 2014. Acının günü...Kalplerin buz tuttuğu,gözlerden siyah göz yaşlarının aktığı gün.Bu tarihte ağır kayıplar verdiğimiz bir maden faciası daha yaşadık.Manisa'nın Soma ilçesinde bulunan maden ocağının patlaması sonucu üç yüzün üzerinde şehit verdik.Bu acının tarifi olamaz.Bu acıyı anlatmak çok zor.Bu yazımda bu felaketi rasyonel bir biçimde ele alıp inceleyeceğim.Ama ilk önce şehit olan işçilerimize Allah'tan rahmet ailelerine ve ülkemize başsağlığı dilemek istiyorum.soma

Bu acının karşısında sözcükler kayıp cümleler suskun.Hangi alfabe bu acıyı anlatmaya yarayabilir.Yada hangi usta şair veya nesir ustası bu acıyı kaleme alıp şehit ailelerinin feryat figan sesi olabilir.Üç yüz şehit ve arkasında bırakmış oldukları anneleri,babaları,kadınları ve masum çocukları...Ölüm olağan bir şey her canlı bir gün bunu tadacak elbet.Fakat bu şekilde gerçekleşen bir ölüm olağan mı? Bu blog sayfasında ne şairane ne de bir duygu dolu nesir yazma gibi bir planım vardı.Fakat bu acı o kadar keskin ki beni bu duygu dolu cümleler kurmaya ittirdi.Bu yazımda Soma faciasını rasyonel bir biçimde ele alacağım.Rasyonel düşünce aklı kullanmayı öne sürer bizde aklımı kullanmadığımız için bu acıları yaşadığımıza göre bu şekilde bakmak en doğrusu olur diye düşündüm.Uzak ve yakın tarihimizde bu tip maden kazalarını defalarca yaşadık.Ve hala yaşamaya devam ediyoruz.Bunun sebebi çok açık.Aklımızla hareket etmiyoruz.Aynı hataları tekrar tekrar yapıyoruz.Biraz kaba bir tabir olacak  fakat aynı hatayı bir kez daha yapan aptaldır.Bizde aptallığımızdan bu tip büyük kayıplar yaşıyoruz.Geçende bir hayvan belgeselinde izlediğim bir durumdan bahsetmek istiyorum.Çita bir tavşan avladı ve ağacın gölgesine yemek için götürdü.Daha sonra sırtlanlar geldi ve çitaya rahat yemek yeme imkanı vermeyip avını çaldılar.Aynı çıta tekrar bir av bulup avladı.Fakat bu sefer ağacın gölgesinde değil ağaca çıkıp yedi.Görüyoruz ki hayvanlar bile sezgi yoluyla aynı hataya defalarca düşmeyebiliyorlar.İnsanlarla hayvanları ayıran en büyük özellik akıldır.Peki biz aynı hataya nasıl olurda defalarca düşebiliyoruz?

Türkiye bu ağır kayıpları defalarca neden yaşıyor? sorusu aklınızdan geçiyordur.Aslında bunun sebebi çok açık.Türkiye'de bilime yeterince önem verilmiyor.Bilim adamı yetiştirilmiyor.Bilim adamı çıkmayınca da bu tip madenler güvenlikli yapılamıyor.Geçen senelerde Almanya parlementosunda bir konu tartışılıyordu.Bu konu Almanya'nın son zamanlarda yetiştirdiği bilim adamları sayısının azlığıydı.Parlementoda yüksek bir katılım vardı.Yani konu  onalar için çok önemliydi.



Bizim ise hiç böyle sıkıntılarımız yok.Ama bilim adamımız da yok.O yüzdendir ki bu hallerdeyiz.Tarihe bakarsak Soma'daki faciaların benzerlerini başka ülkelerde yaşadı.Bunlar Fransa, ABD,Japonya,Çin ve Şili.Şili'de yakın bir zamanda bir maden kazası olmuş,işçiler 4 ay sonra madenden ufak yaralarla çıkartılmışlardı.Saydığım bu ülkeler maden kazalarını ilk önce aza daha sonrada sıfıra getirmiştir.Bu saydığım ülkelerde bilime verilen değer büyüktür.Bu yüzden de bu tip acıları defalarca yaşamazlar.İşin ilginç tarafı  bu maden açılırken en güvenli ve dünyaya örnek olacak bir maden denilerek açılmıştı.Fakat bu patlama oldu.Bu olayı tartışabilmek için maden mühendisi olamak gerekir.Yani işin teknik boyutlarını bilmek gerekir.Ama insanın aklına da ilginç şeyler gelmiyor değil.Bu kazanın Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce gelmesi, acaba kaos ortamı yaratmak için mi bilerek yapıldı düşüncesini akıllara getirebilir.Aslında olayların teknik yönüne bakılarak bu anlaşılabilir.Maden ocakları enerji bakanlığına bağlıdır.İşçilerden sorumlu olan ise çalışma bakanlığıdır.ahlaki açıdan bakılırsa olaylar bittikten sonra istifa etmelidirler. 
Biz ülke olarak bu olaydan ders çıkartmalı,bir daha bu olayları yaşamamamız için önlemler almalıyız.Artık saçma sapan düşünceleri bırakıp bilme yönelmeliyiz.Ancak o zaman bu acılarımız son bulacaktır

         HÜSEYİN BELGER

13 Mayıs 2014 Salı

KÜRESELLEŞME Mİ? YOKSA TEK KÜLTÜRLÜLÜK MÜ?

Tartışmaya başlamadan önce kavramların ne olduğunu,ne anlatmak istediğini ve tanımlarını bilmemiz gerekir.ilk olarak küreselleşmenin bilindik tanımını vererek işe başlayabiliriz.Küreselleşme:ekonomik,sosyal,kültürel,teknolojik,politik ve ekolojik denge açısından küresel bütünleşme ve dayanışmanın artması anlamına gelmektedir.Bu tanım geleneksel bir tanımdı.Şimdi küreselleşmeye farklı boyutlarda ele alalım.Küreselleşmeyi ülkelerin aynı çatı altında hareket etmesi,Ekonomi ve sosyal alanda birlikte faaliyet göstermesi olarak da görebiliriz.Örneğin;internet aracılıyla ABD'deki bir mağzadan sipariş verebilir yada ABD'deki mağzayı ülkemizde rahatlıkla bulabiliriz.Bu küreselleşmenin ekonomik boyutunu gösterir.İlk başta belirttiğim gibi ilk önce tanımlara bakıcaz çünkü,bir şeyi hangi şey olduğunu bilmeden o şeyi kavrayamayız.Şimdi de kültürün tanımına bakalım.Kültür:İnsan toplumunun;biyolojik olarak değilde sosyolojik olarak kuşaktan kuşağa aktardığı maddi ve maddi olmayan ürünler bütünü,sembolik ve öğrenilmiş ürünler yada özellikler toplamı olarak tanımlayabiliriz.Şimdi durumu sorular sorarak tartışalım.Küreselleşme insan için faydalı mı? Küreselleşmenin kültüre olan etkisi nedir? Küreselleşme tanımına uygun bir biçimde mi uygulanıyor? İlk sorudan başlayarak işe devam edelim.Hızla küreselleşen insanlık dünyayı da küçültmüş oluyor.Buda farklı kültürleri tanımamıza sebep oluyor.Peki tanıdığımız bu yeni kültürler bizim mevcut kültürümüze etkisi oluyor u?Türkiye'de bir çok ile gittiğimizde fast food mağzalarını sık sık görürüz.Peki o ilin yöresel yemeklerini yapan kaç tane görürüz.Bel ki bir iki  belki de
hiç göremeyiz.Çünkü küreselleşen dünya buna izin vermez kendi kültürlerini empoze etmişlerdir.Artık kendi kültürünü değil,başka kültürleri yaşamaktasındır.Dilde bundan çok büyük yara almıştır.Küreselleşen dünyada sıklıkla kullanılan diller vardır.Bunların başında Fransızca,İngilizce,Almanca gibi diller gelir.Türkiye'de sokağa çıktığınızda dükkanların,lokantaların ve eğlence mekanlarının isimlerinin yabancı olduğunu görürsünüz.Gündelik dilde bile yabancı kelimeler kullanılmaktadır.Maksimum minimum gibi..Özellikle bu durum genç nesilde sıklıkla görülmektedir.Sebebi çok açıktır küreselleşmeyi en sıcak olarak onlar yaşamaktadırlar.İnternet ve sosyal medya aracılığıyla.Kültür dille aktarıldığına göre dilin bozulmasıyla kendi kültürümüzde ortadan kalkar.Dil bir gemidir,kültür ise o gemide bir yolcu.Böylece ilk iki sorumuza cevap bulmuş oluyoruz.Küreselleşmenin insan için faydalı olup olmadığı sorusu ile kültüre olan etkisi.Şimdi üçüncü sorumuz olan küreselleşme tanımına göre mi uygulanıyor? sorusuna cevap arayalım.Küreselleşme aslında devletler arası bir yardımlaşma ve dayanışma değil bir baskın kültür çıkararak tek kültürlülük yaratma çabasıdır.Akla hemen şu gelebilir.Küreselleşme yeni dünya düzenini savunan gizli örgütlerin bir oyunu mu?Bence kesinlikle insanları küreselleşme bahanesiyle tek bir kültüre indirip,tek kültüre inince de tek bir ırk oluşturup kendilerine hizmet ettirip dinleri yok etmektir.Yaradan bizleri farklı ırklara bölmüştür.Böylecede farklı kültürler orataya çıkmıştır.Peki bu insanoğlunun küreselleşme çabası neden?Eğer küreselleşme tanımına uygun yapılırsa büyük faydaları var.Fakat tanımı dışında yapılırsa da büyük zararları vardır.Biz küreselleşeceğimize kendi kültürümüzü geliştirirsek daha yapıcı ve faydacı olur
                                                                                             
                                                                                                               HÜSEYİN BELGER

KAYNAKÇA:FELSEFE SÖZLÜĞÜ AHMET CEVİZCİ www.apriorifikir.com