Bir Evsiz Neden Evsiz?
İnsanlar nerede yaşar? İlkokul sıralarına
oturan herkese; insan, doğar, yaşar ve ölür hipotezi öğretilmiştir. İnsan
doğar, büyür ve yaşar. Nerede uyurlar? Nerede yemek yerler? Pek çoğumuz bu
sorulara evlerde, evimizde cevabını veririz. Öyle ya insan dediğin evde yaşar.
Herkesin yaşadığı bir evi olmalıdır. Evi olmayan insan olur mu hiç? Peki ya
olursa?
İnsanlar ikiye ayrılır; evde yaşayanlar, evi
olanlar, aileye sahip olanlar, evlerinde yatağında uyuyanlar, bir de evsiz
olanlar. Evi olmayanlar, sokakta yaşayanlar, sokakta uyuyanlar. Yani birinci kısım, şanslı kısım evde olabilen
Allahın sevdiği kulları, ikinci kısım evsiz olanlar şanssız kesim. Sokakta yaşayan, pis olan,
kötü olan, soğuk olan aşağılanan… Hakkı hukuku olmayan, seveni sevdiği olmayan,
ailesi olmayan, sevinci bayramı olmayan, ne bayramı yahu ekmeği olmayan…
Sahi, bayramları
hiç olmayan evsizleri bilir misin? Üstü başı o kadar perişan kir pas saç baş
dağınık içerisinde bir evsiz görüp de hiç yolunu değiştirdin mi? Lokantalardan
içeri bakan aç bir evsiz gördün mü? Yağmurun altında sırılsıklam
ıslanmış ve o anda üstünü asla değiştiremeyecek olan ve ıslanan üst başın kendi
üzerinde kalacağı, bir evsiz gördün mü?
Bir Evsiz neden Evsiz?
Bir Evsiz annesini yavrusunu özlemez mi?
Bir Evsiz aç yattığı, üşüyerek uyuduğu rüyasında
ne görür...
Bir Evsiz, herkes çekilip evine gidip sokaklarda
tek başına kaldığında ne düşünüyordur?
Bir Evsiz sıcak mutlu huzurlu yuvaya özlem
duymaz mı?
Bir Evsiz, hiç ağlamaz mı, korkmaz mı?
Bir Evsizin sevdiği yemekler yok mudur?
Evsizler uzaydan gelen yaratıklar mı, yoksa
robot mu? Evsizler insan mı, hatta canlı mı, hisseder mi, özlerler mi, özlenirler
mi? Yoksa hepsi, biz dürüst iyi insanları, dolandırmaya kalkan sahtekarlar
topluluğu mu? Kim bilir, havuzları lüks villaları vardır? Belki de canlı dramatik
Türk filmi sokak oyuncularıdır. Bazı Kalpler için Belki de Şefkat Ameliyatı: Eeyy
iyi kalpli olduğunu düşünen ve Eeyy Kötü Kalpli olduğunu düşünmeyen insan ve
Eey Kendim! Sokaklarda, otogarlarda, parklarda, yıkıntı köşesinde, izbede,
yaşam mücadelesi veren bir dede evsiz yaşlı gördün mü? Üstü başı perişan, saç
baş karışmış akli dengesi bozuk bir evsiz gördün mü? Kaldırım kenarlarındaki,
çöpe atılanlardan bozuk mu, değil mi demeden çürük mürük bir yiyeceği direk
ağzına atan bir evsiz gördün mü? Duvarda, kaldırım kenarında, bir ekmek
parçasını görüp de hızla bir hamleyle el atıp ağzına götüren bir evsiz gördün
mü?
O tek
tük karşılaştığın akıl ruh sağlığını kaybeden evsiz kadını hiç düşündün mü?
Kimdir, neden sokaklarda, sokaklarda kimler ona
musallat oluyordur, geceleri korkmuyor mudur, kötü adamlar yok mudur? O korkmaz
mı? Hiç tecavüze uğradım diye ağlayan yaşlı evsiz bir dede ile karşılaştın mı?
Camilerin bırak içinde alt katında, eklentilerinde, hatta avlusunda bile
kalmasına müsaade edilmeyen bir evsizi, cami tuvaletine de bir lirası yok diye
alınmayıp da, orada bekleyen ve altına işemek zorunda kalan bir evsiz gördün
mü?
Ha bir de
sokak çocuklarımız var bizim. Sokak çocukları… Sokağa ait… Sokaktan olma, sokaktan
doğma. Ama asla bizim değil! Sokak çocuğu sahi kime denir? Ekmek parası için
mendil satan, burnunu koluyla silen yedi yaşındaki kız çocuğu mu? İstanbul
trafiğini bilirsiniz, vızır vızır geçen
arabaların arasından küçük gövdesiyle koşa koşa geçip arabaların camlarını
silmek için uğraşan dokuz yaşındaki çocuk mu, sokak çocuğu? Ailesi olmadığı
için ya da var olan ailesinden haberdar
olmayan veya onların dayağından kaçan, inşaat binalarına sığınan, ateşin etrafında
oturan küçücük bedenler mi?
Sokak çocukları…
Sokağın evlatları… Onların yorganı yazın yıldızlar kışın döne döne yağan kar
taneleridir. Onların hayali yazın bir deniz kıyısında denize girmek, kışın bir
yanan sobanın kenarında kıvrılıp bir kedi gibi uyumaktır. Onları başka da bir
hayalleri yoktur. Çünkü onlar hamamı banyoyu bilmezler. Zira camilerin ya da
belediyelerin ölülerin yıkandığı gusülhanelerinde oda cami imamı müsaade ederse
yılda bir kez yıkanırlarsa ne ala. Onlar bir tas sıcak çorbanın ve bir sıcak
fırın ekmeğinin hayalini kurarlar. Zira onlar et yememişlerdir. Zira onlara
yardım edenler sadece bunları ısmarlar. Onların ayakkabılarını altı deliktir.
Sıfır ayakkabı ayaklarını vurur. Ya da sıfır ayakkabı sadaka olarak verilince
bunu satmak zorundadırlar ekmek yiyecek paraları yoktur. Onlar palto bilmezler.
Onlar arabaya binmezler. Hep yürürler. Sokaklar onların dostudur. Çöplükler,
mezarlıklar, gecekondu mahalleleri hep onları barındırır.
Kimdir bu çocuklar? Sokaklarda ne
ararlar. Gelin perdeyi biraz aralayalım.
Bu çocuklara baktığımızda; evde dayak yiyen, sonra bu şiddete dayanamayarak
sokağa kaçan, burada da suça itilerek yaşayan çocukların olduğunu görmekteyiz.
Bu çocuklara sağlık dışı koşullarda çalışan çocukları da eklemek gerekir.
Hepsinin ortak özelliği bulundukları yaşın gerektirdiği yaşamı yaşayamamaları
ve en çok gereksinmeleri olan ev sıcaklığından, ebeveyn ilgisinden, oyun
oynamaktan ve sağlıklı beslenmeden yoksun olmalarıdır.
Aynı şekilde sokaktaki
çocukların mendil, kibrit satma gibi işleri yaptıkları görülmektedir. Özellikle
İstanbul, İzmir ve Ankara gibi büyük şehirlerde, metropollerde trafik ışıklarında
duran, arabaya koşarak gelen çocuklar manzarası aşina olduğumuz bir manzaraya
dönüşmüştür. Işıklar yeşile döndüğünde gitmeye başlayan arabanın kapısına
yapışan çocukların yarattığı korku, çocuklara bir şey olacak endişesi,
çoğumuzun yaşadığı bir manzaradır. Ne hoş bir manzara…