17 Aralık 2014 Çarşamba

VATİKAN'IN DÖNÜM NOKTALARINDA ROL ALAN TÜRKLER

Bilindiği gibi Vatikan çok gizemli ve tartışmalı bir yerdir.86 hektarlık  bir alanda kurulmuş olan Vatikan'ın bin küsür nüfusu vardır.816 kişi tarafından yönetilen ülkenin rejimi teokrasidir.Bu kısaca bilgiden sonra konumuza dönebiliriz.Vatikan'ın hayati önem taşıyan 3 dönem noktası vardır.Bu 3 dönemden sonra yine bazı sarsıntılar yaşasa da 3 dönemdeki kadar sarsıcı olmamıştır.Vatikan açısından hayati önem taşıyan 3 dönemlerin 2'sinde Türkler vardır.Başrollerde Avrupa Hun İmparatoru Olan Atilla;diğeri ise Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet'tir.3.dönem ise Rönesans ve Reformdur.Bu dönemde Kilise ciddi sarsıntılar geçirmiş yeni mezhepler ortaya çıkmıştır.
HIRİSTİYAN'LIĞI VE VATİKAN'ı KURTARAN TÜRK:ATİLLA
Avrupa Hun imparatorluğunun hükümdarı Atilla sık sık Roma imparatorluğuna sefer düzenlemiştir.Bu seferler Hristiyanlığın kalbi olan Vatikan'a kadar gelmiş ve Hristiyanlığı tehtit etmiştir.Papa 1.leo Atilla'dan af istemiş İtalya'yı feth etmemesini istemiştir.Eğer İtalya'yı feth ederse cehennemde yanacağını söylemiştir.Bunun üzerine Atilla fetihten vazgeçmiştir.Bu olaydan sonra Atilla'nın Hıristiyan Olduğunu savunan teorilerde vardır.Bir başka teoride Papa 1.leonun Atilla'nın ayaklarına kapanıp yalvarıp af dilediğinide söylemektedir.Sonuç olarak;Atilla Eğer İtalya'yı feth etmiş olsaydı Hıristiyanlığın sonu gelebilirdi.Bu Hıristiyan Tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır.Başrolde de Atilla vardır.O dönemde Avrupa'da İnanılmaz bir Atilla korkusu oluşmuştur ki Atilla'ya "Tanrı'nın kırbaçı" demişlerdir.Fakat bundan farklı olarakta Germenler(Almanlar) Atilla'yı yardımsever birisi olarak nitelendirmişlerdir.Almanların ünlü destanı olan Nibelungen destanı Hun-Germen mücadelesini konu edinir.İyimseverlik kavramını biz burdan öğreniriz.
KATOLİK DÜNYASININ KORKULU RÜYASI FATİH SULTAN MEHMET
Fatih Sultan Mehmet'in fetih stratejileri arasın batıya ilerlemek vardı.Bu düşünce ışığında Yunanistan,Arnavutluk
 ve İtalya seferleri düzenlendi.Bu seferler arasında en dikkat çekici olan İtalya seferdir.1480 yılında İtalya'nın kenti olan Otranto seferi düzenlenmiş ve Otranto ele geçirilmiştir.Yunan ve Arnavutluk seferinden sonra endişeye kapılan Katolik Dünyası Otranto'nun ele geçirilmesinden sonra iyice korkmaya başlamıştır.Çünkü Otranto seferinden sonraki adım Roma ve Vatikan olacaktı.Bunu önceden sezen Papa İstanbul Fetih edilmeden Önce Fatih Sultan Mehmet'e mektup yazıp;Doğu Roma İmparatorluğunun Hükümdarlığı teklifinde bulunmuş.Eğer kabul ederse İtalya'dan da Topraklar vereceğini vaat etmiştir.Ama Papa'nın bir şartı vardır.2.Mehmet'in Hıristiyan olaması.Bu senaryo size bir yerden tanıdık gelebilir.O tanıdık gelen Şey Atilla'nın Hıristiyanlaştırılarak Vatikan'ın kurtulmasıdır.Papa 2.Mehmet'in Hedefinin Vatikan olduğunu önceden kestirmiş bunun için Atilla'ya yapılanların Fatih'tede uygulamak istemiştir.Fakat Fatih bunu kabul etmeyecektir.Manidardır ki,Otranto seferinden 1 yıl sonra Fatih Sultan Mehmet ölmüştür.Akıllara şu soru geliyor:Fatih Sultan Mehmet Papalık tarafından zehirlendi mi?Bu güçlü bir iddiadır.Eğer Fatih Sultan Mehmet ölmeseydi İtalya seferi tamamlanabilirdi.Böylecede Katoliklerin merkezide İslam Dünyasına Geçebilirdi.Fatih'in İtalya'ya yürümesi o kadar yankı bulmuştur ki o dönemde avrupada yaşan anneler çocuklarını korkutmak için "seni Fatih'e veririm" şeklinde ifade kullanmışlardır.1480 de olan bu  olay 2013 de bile yankısını sürdürmüştür.Papa 14.Benedik görevinden istifa etmeden hemen önce Otranto seferi sırasında ölen İtalyanları aziz ilan etmiştir.Bu durumun ne kadar önemli olduğu gösteren güçlü bir argümandır.Atilla döneminde olduğu gibi Fatih dönemide Katolik dünyası için bir dönüm noktası olmuştur.
Görüyoruz ki Katolik dünyası 3 büyük kritik dönemden geçmiş,yıkılma tehlikesi geçirmiş,bu 3 kritik dönemin 2'sinde başrolde Türkler var.Bunun dışında Kanuni zamanında tam 8 papa değişmiştir.Burda da ciddi bir tehtit görmekteyiz.
Türkler geçmişte Vatikan'ı bile yıkabilecek güçte olmuş Ortadoks dünyasını himayesine almıştır.Bir söz vardır:"Dünyayı yönetmek istiyorsan Türk'ü yöneteceksin".Tarih bu sözü çok sağlam bir şekilde temellendirmiştir.

KAYNAKÇA:
Papa'yı Fatih Sultan Mehmet Çarptı:Murat Bardakçı
www.onaltıyıldız.com
Nibelungen Destanı

vatikan'ın dönüm noktalarında rol alan Türkler

16 Aralık 2014 Salı

OSMANLICA MESELESİ

Son günlerin en çok tartışılan ve en çok üzerinde yorum yapılan konusu kuşkusuz Osmanlıca meselesi...
Bilen de yorum yapıyor bilmeyen de.Herkes konuyu kendi bakış açısından kendi ideolojisinin etkisinde kalarak cevap vermeye çalışıyor.Tabi böyle bir durum da kimse birbirini dinlemiyor.İki tarafın da  kendine göre haklı olduğu ya da başka bir deyişle kendini haklı gördüğü durumlar var elbet.Kim ne yorum yaparsa yapsın olayı genellememeli.Osmanlıca meselesi üzerinden kimsenin ecdadımıza laf atmaya ya da onları küçük düşürmeye hakkı yok.Onlar büyük bir cihan imparatorluğu kurdular ve bizi gururlandırdılar.Elbette hata yaptılar ancak biz her zaman geçmişimizle övündük bundan sonra da bu böyle olacak.
Bugün Osmanlıcanın Arapça olduğunu iddia edenler dahi mevcutken tabi ki insan kime ne anlatıyoruz ki diye içinden geçirmiyor değil.
Meselenin diğer bir boyutuna gelecek olursak liselere seçmeli ders olarak Osmanlıca tabi ki konulabilir.Hatta daha da ileri gidersek zorunlu bir ders olarak da bulunabilir.Biz bunu yıllardır dile getiriyoruz.Geçmişimizi tercüme olmadan okumak tabi herkesin hepimizin hakkı.Ayrıca geçmişte ki Osmanlıca ile yazılan eserlerin çevirilerinde bir çok sansürün uygulandığını düşünürsek herkesin orijinal eseri bire bir okuyabilmesi en doğal hakkıdır.
Bir diğer eleştiri de Osmanlıca öğretmek için öğretmen olmadığı ya da daha Türkçe konuşamıyoruz Osmanlıca nereden çıktı gibi eleştiriler.Daha Türkçe konuşamadığımız doğru ancak bu kişisel bir eksiğimiz bunu da devlete yıkamayız fikrimce.Sen daha en son okuduğun kitabı bile hatırlamıyorsan öğretmen ne yapsın devlet ne yapsın.12 sene boyunca okullar da İngilizce dersi veriliyor.Ancak lisans eğitimi için üniversitelere gelen öğrencilerin İngilizce seviyesinin ne halde olduğunu anlatmaya dahi gerek yok.Bu açıdan bakıldığında lisans seviyesi kadar bile öğretilmeyecek olan Osmanlıca için öğretmen pekala bulunabilir.
 Hazır Osmanlıca meselesi gündeme gelmişken bu dil elimizden nasıl alındı bunu da sorgulamak lazım.Harf devrimi Kamal Atatürk'ün bir gece de  uygulamaya koyduğu bir devrim.Ben meselenin o yönüyle ilgilenmiyorum.Harf devriminin amacı neydi? Bunun üzerine herkes görüşünü söyleyebilir.Ancak belgelerle konuşmak gerekirse İsmet İnönü'ün hatıralarından şu cümleler sanırım amacı açıkça ortaya koyuyor :
"Harf devriminin tek amacı ve hatta en önemli amacı okuma yazma oranının yaygınlaşmasını sağlamak değildir.Okur yazar oranının düşük oluşunun yegane sebebi alfabenin öğrenilmesinin zor olduğu değildi.Devrimin temel gayelerinden biri yeni nesillere geçmişin kapılarını kapamak,Arap İslam dünyası ile bağları koparmak ve dinin toplum üzerindeki etkisini zayıflatmaktı.Yeni nesiller,eski yazıyı öğrenemeyecekler,yeni yazı ile çıkan eserleri de biz denetleyecektik.Din eserleri eski yazıyla yazılmış olduğundan okunmayacak,dinin toplum üzerindeki etkisi azalacaktı."
İsmet İnönü Hatıralar cilt 2 sayfa 223
Amaç bu olmasaydı bugün ki cumhuriyetçilerin dediği gibi modern döneme ayak uydurmak eski harflerin zor olması nedeni ile devrim yapılmış olsaydı yine sınıfta kalınmış olacaktı.Öyle ki 1960'lı yıllara gelindiğinde bile okuma yazma oranının ne hallerde olduğu o dönemin gazete başlıkların da açıkça görülmekteydi.
Son olarak özellikle ülkücü tarafın Osmanlıca lafını duyduktan sonra Göktürkçe de seçmeli ders olsun serzenişleri ile ilgili şunları belirtmek isterim.
Dedikleri doğru tabi ki bu dil de seçmeli bir ders olarak okutulabilir.Ancak itirazım şuna keşke madem bu kadar Göktürkçe sevdalısı idiniz neden harf devrimi yapılırken Latin harfleri yerine Göktürkçe gelsin diye itiraz etmediniz. O zaman neden sustunuz? O dönem sesinizi çıkarsaydınız bugün belki daha samimi olduğunuz anlaşılabilirdi.
.................      Allah'a Emanet Olun  ...............
osmanlıca meselesi

15 Aralık 2014 Pazartesi

HANGİ OSMANLICA?

Bir süredir, Osmanlıca tartışmaları yapılıyor.Bu Osmanlıca tartışmalarını yaparken kendimize bazı sorular sormalıyız.
1.Neden Osmanlıca öğretilmek isteniyor?
2.Osmanlıca ortaöğretim düzeyinde öğretilmeli mi?
3.Osmanlıca öğretme kararı siyasi bir karar mı?
 Bu soruları cevaplamak için durumu üç konu başlığı altında incelemek gerekmektedir. Bunlar;ideolojik olarak Osmanlıca ,realist olarak Osmanlıca, anatomik Osmanlıca.
İDEOLOJİK OSMANLICA
Mevcut hükümet, muhafazakarlık ideolojisi çerçevesin de,Yeni Osmanlıcılık fikirini benimseyen bir iktidardır. Neden Osmanlıca öğretilmek isteniyor diye soru sormamız gerekiyor dedim.Osmanlıca öğretmenin arkasında Yeni Osmanlıcılık fikri mi var?Geçmişten intikam mı alınmak isteniyor?Cumhuriyet döneminin Osmanlı hanedanına yaptığı davranışlardan ve Osmanlı kültürünü yok etme çabalarından dolayı intikam mı alınmak isteniyor?Şimdi içinizden saçmalama geçmişimizi öğrenmek için Osmanlıca öğretiliyor, bunlarla ne alakası var diyebilirsin.Ama ihtimal dahilinde bunlar olabilecek şeyler.Eğer amaç geçmişimiz öğrenmek ise Osmanlıca'nın yanına GÖktürkçe'de koymamız gerekir.Tabi sizin için Türk tarihi İslamiyetten sonra başlamıyorsa.
REALİST OLARAK OSMANLICA
Başta sorduğumuz üç soruya burada cevap aramaya devam edelim.Osmanlıca bir imparatorluk dilidir.600 yıllık bir devletin dili olmuştur.Türkiye Cumhuriyeti'nden önceki son büyük devletimizdir.Osmanlı bizim tarihimiz ve kültürümüzdür..Biz ne Divan Edebiyatını anlayabilmişiz ne de kültürümüzü.Çünkü sürekli değişmiş devşirilmiştir.Özgün bir şeyler ortaya çok az atabilmişiz.Şu an Osmanlıca üniversitelerde tarih ve edebiyat bölümlerinde okunmakta.Artık ortaöğretimde de okutulmak isteniyor.Bunun sebebi  bir milli bilinç yaratılmak istenci yada Yeni Osmanlıcılık fikrini benimsetme olabilir.Fakat lisede sayısal bir bölüm okuyan gence Osmanlıca öğretmek onu dayatmak ne kadar doğru tartışılır.Sözel ve eşitağırlık öğrencileri ileri senelerde tarih yada edebiyat okuyabilecekleri için onlara Osmanlıca vermek doğru olur. fakat aynı şey sayısal öğrencisi için geçerli değildir.Siz Türk gençliğine tarihini öğretmek için yada milli bilinç aşılamak için Osmanlıca öğretmenize gerek yoktur.Osmanlı'nın çok farklı milletleri birarada nasıl tuttuğunu,3 kıtaya yayılmış imparatorluğun nasıl çöktüğünü,çöken imparatorluktan sonra küllerinden nasıl tekrar bir devlet kurulduğunu öğretirseniz milli bilinç aşılamış ve geçmişi öğretmiş olursunuz.İleride kimyager olacak bir öğrenci gidipde Osmanlıca metinleri okumayacaktır.Bu dersi almasıda gereksizdir.Osmanlıcaya ilgisi olan farklı meslek gruplarındaki insanlar bunu kurslarla öğrenebilir.Bunu öğrenmek isteyenler kadar öğrenmek istemyenlerde vardır.
Osmanlıca öğretirkende gramer öğretilmemeli pratik anlamda ingilizce'de ilk seviye anlamına gelen begginer seviyesinde Osmanlıca öğretilmelidir.Gramerle birlikte öğretilirse akademik bir öğrenim şekli olur öğrenciyi sıkar ve öğrenilmez bir hal alır.Osmanlıca'nın akademik öğrenim yeri Üniversitelerdir.Ortaöğretimde akademik bir eğitim vermek ciddi bir hata olur.İşin birde eğitmen boyutu vardır.Osmanlıca eğitimi veren Eğitmen sayısı yeterli olmalıdır ki bu eğitimi sağlıklı verebilsin.Bu iş için ciddi bir eğitim zemini ve altyapı oluşturulmalıdır.İşi özetleyecek olursak Osmanlıca sayısal öğrencilere seçmeli ders olarak verilmelidir. Diğer alanlarda da zorunlu tutulmasında bir yanlışlık yoktur.Fakat milli bilinci Osmanlıca dersi vererek aşılayamazsınız.Bununla birlikte geçmişi anlatamazsınız.İşin felsefesini vermeniz gerekir.Bu iş için iyi bir eğitim altyapısı oluşturulmalıdır.Şu gerçekte yadsınamaz;Osmanlıca öğretilerek dil haznesinde zenginleşme olacaktır.
OSMANLICA'NIN ANATOMİSİ
Osmanlıca'nın esas adı Osmanlıca Türkçesi yada Eski Türkçe'dir.Kanun-ı Esasi de Lisan-ı Türki olarak adlandırılmıştır.Arapça ve Farsçadan etkilenmiştir.Alfabesi Arap alfabesinin Türkçe ve farsça'ya uyarlanmış şeklidir.Karıştırılmamalıdır ki Arapça değil Türkçe'dir.Harf devrimiyle birlikte artık kullanılmamaktadır.
hangi osmanlıca

1 Aralık 2014 Pazartesi

MİLLETİN GÖRÜŞÜ -- 1

'Ben ne yaptıysam Allah rızası için yaptım'
Belki de tüm Müslümanların hafızasına kaydetmesi gereken kilit bir cümle bu.Yaşadığımız hayatın her kısmında referans olarak alabileceğimiz hayatımızın merkezinde olması gereken bir cümle...
Rahmetli Erbakan da bu sözü söylerken akıllar da soru işareti bırakmadı.Çünkü o son nefesine kadar hak yolunda mücadele eden Allah'ın rızasını kazanmak için çabalayan bir Mücahiddi..
Bunu vefat etmesinden sonra milli gazete tarafından hazırlanan ve onun hayatı boyunca kurduğu cümleler ve hayata bakış açısını anlatan Davam kitabın da net bir şekilde görebiliriz...
Şöyle diyor kitabın arka yüzünde Erbakan hoca :
'Bizim davamız İslam'dır.Gayemiz ise Allah rızasını kazanmaktır'
Belki de özellikle bugün ki siyasetçilerin kulağına küpe olması gereken hatta defalarca bu sözleri tekrarlayıp kendilerini sorgulamaları gereken bir anlayıştır bu.Ben Müslümanım diyen her insanın zaten hayatta ki en büyük gayesi Allah rızası kazanmak değil midir? Bu yüzden bu görüş milletin görüşüdür.Bu görüşün temelleri sanıldığı gibi 1969 yılında Necmettin Erbakan tarafından atılmamıştır.Bu görüş İslamın doğuşuyla birlikte yüreklere kazınmıştır..
Tabi bugün Türkiye de ki olaylara ve izlenen siyasete bakıldığında söylenecek çok şey konuşulacak çok konu vardır.Özellikle vahşi kapitalizm ve faiz düzeni insanları bataklığa sürüklemek de ve yüzlerce kart mağduru sömürülen insan profili yaratmaktadır.Belli bir azınlık grubun parasına para kattığı ama büyük bir çoğunluğun ezildiği bir düzen asla mutluluk getiremez.
Yazımı yine Erbakan hocanın ders niteliğinde ki şu cümleleri ile sonlandırmak istiyorum.
'İnsanlığın kurtuluşu ancak İslam ile mümkündür.İslam ise Allah'ın yapısıdır.Dolayısıyla mükemmeldir,eksiklik ya da fazlalık kabul etmez.
.........................Allah'a emanet olun............

milletin görüşü

2.ABDULHAMİD VE İSRAİL

Tarih müfredatında Gerileme dönemi padişahlarından olan 2.Abdulhamid ifadesi kullanılır.Fakat bu dönemde müthiş proje ve stratejiler geliştirip İsrail devlet'nin kurulmasını geciktiren,hasta Osmanlı'yı yatağından kaldıran bir padişahtır 2.Abdulhamit.Öyle ki kurduğu istihbarat servisi olan Hafiyelik Teşkilatıyla, günümüz istihbarat teşkilatlarına taş çıkarır.Kendine suikast düzenleyen Ermeni teröristini kendi ajanı yapıp kullanan bir padişahtır.
İsrail devletini kurma çabalarının olduğu bir dönemde;İsrail Siyonist Devleti projesinin sahibi olan ve günümüzdeki İsrail devletinin kurucu babası olan Theodor Herzl, o dönemde bu projesini gerçekleştirmek için 2.Abdulhamid'in sarayına gider.Padişahla görüşmek istediğini söyler.Bu talebi padişaha iletilir.2.Abdulhamid görüşmeyi rededer.Fakat görüşmeyi redederken; Theodor Herzl'i kapıda saatlerce bekletir sonra görüşmeyeceğini iletir.Theodor Herzl o dönemde avrupada büyük söz sahibi ve Siyonistlerin başıdır.Daha sonraları defalarca Herzl görüşmek ister fakat aldığı cevap aynı olur.En sonunda 2.Abdulhamid görüşme talebini kabul eder.
                                           Theodor Herzl
Herzl 2.Abdulhamid'e müthiş bir teklifte bulunur.Filistin o zamanlar Osmanlı toprağı idi.Herzl Abdulhamid'e Filistin'de bir İsrail devleti kurdurulması şartı ile Osmanlı borçlarının tümünü ödeyeceğini söyler.Buna karşın Abdulhamid şu sözleri söyler."Vatan toprağının her karışı şehitlerimizin kanlarıyla sulanmıştır.Benim size satacak toprağım yoktur.Fakat eğer yahudiler yaşayacak yer arıyorlarsa Doğu Anadolu'ya gelip yaşayabilirler".Herzl bu sözlerden sonra büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştır.Onun istediği vadedilmiş topraklar olan Filistindir. İsteği net bir şekilde geri tepilmiştir.Abdulhamid'in bu tavrı İsrail devletinin kurulmasını geciktirmiştir.
                                          2.Abdulhamid
GUANTANOMODA 2.ABDULHAMİD SORGUSU
Siyonistler Herzl'e Abdulhamid'in bu olayından sonra o kadar kin tutmuşlardır ki,bu kini hala sürdürmektedirler.Guantanamoda yıllarca esir kalan İbrahim Şen Vakit gazatesinde ilginç itiraflarda bulumuştu.İbrahim Şen ifadeleri şöyledir;Yahudi komutanının vucuduna elektirik veririken kendisine:"Türk terörist,merak etme az kaldı.Irak,İran ve Suriye'den sonra sıra size gelecek.Kadınlarınız hizmetçilerimiz,erkekleriniz de kölelerimiz olacak.İstanbula geldiğimizde İlk olarak dedeniz Abdulhamid'in mezarını ateşe vereceğiz".Sözler çok çarpıcı ve Abdulhamid'e duyulan kini açıkça göstermekte.Düşünün ki şu an dünyaya hükmeden o dönemde de ciddi ağırlığı olan Siyonizme elinin tersiyle iten ve savaşıp galip gelen bir Padişah.Fatih Sultan Mehmet gibi akıllı Yavuz Sultan Selim gibi cesur Kanuni Sultan Süleyman gibi korkusuz bir padişah.İnsanın aklına şu soru geliyor.Abdulhamid gerileme döneminde değilde daha önceki dönemlerde Padişah olsaydı,Osmanlı nasıl olurdu? Hiç şüphesiz Fatih gibi,1.Selim gibi,Kanuni gibi olurdu.Yazımı Abdulhamid'in şu sözleri ile bitirmek istiyorum:
"Eğer Filistin'de Müslüman Arap unsurunun üstünlüğünü muhafaza etmesini istiyorsak Yahudilerin yerleştirilmesi fikrinden vazgeçmeliyiz.Aksi takdirde yerleştikleri yerde çok kısa zamanda bütün kudreti elde edeceklerinden,dindaşlarımızın ölüm kararını imzalamış oluruz."
     
Kaynakça
2.Abdulhamid'in Kurtlarla Dansı-1
2.Abdulhamid'in Kurtlarla Dansı-2