ÇOCUKÇA
Ah nerde
kaldı çocukluğumuz… Koşup oynadığımız zamanlar… Akşam ezanını duyar duymaz
pencereye çıkan anneler… Horoz şekerlerimiz,
leblebi tozu üflediğimiz çubuklarımız, ne çok severdik parklarda uzun
bacaklı amcayı kovalamayı... Palyaçolara gülmekten karnımız ağrırdı çocukken…
Daima
özlenen haldir çocukluk...
Herkesin
geri dönmek istediği çarçabuk geçen
yıllarımızdır…Hiçbir zaman geri gelmeyecek bir olgudur çocukluk… çocukluk
oyundur… Dondurmadır, çilekli sakızdır çocukluk… toprak üstüne inci gibi dizilmiş misketlerdir..
Çocuk olmak
yaşını büyülterek söylemek , dişlerinin birere ikişer düşmesi, başka bir
çocukla saniyesinde arkadaş olabilmek, sonraki saniyeyi hesaplamadan içinden
geldiğince davranmak demek. Çocuk olmak hayat bilgisi ve güzel yazı derslerini
öğrenmek, her çeşit allı pullu simli kalemi ve kokulu silgileri bulundurmak,
teneffüs aralarında köşe kapmaca ve seksek oynamak demek. Çocuk olmak annenin
tabakla arkandan dolaşması sebze veya et yemiyorsun diye sana kızması,oyun
oynarken sırtına ter bezi konması demek. Çocuk olmak sınırsız resim yapma ve
şarkı söyleme özgürlüğü, törenlerde şiir okuma heyecanı, her sabaha türküm
doğruyum çalışkanım sözleriyle günaydın demek.
Masal
dinlemek,masal anlatmak… Masallara inanmak.. Düşünmeden yaşamak… Masum olmak… İyi olmak... Yalan söylediğinde bile
dürüst olmak…Hiç kimsenin söylemeye cesaret edemediği şeyleri korkmadan
söyleyebilmek..
Bir
dilim Sarelle’li ekmeği dünyalara değişmemektir..
Tek derdi
hava kararınca oyunu bırakıp eve gitmek olandır.
Gece
misafirliğinde koltukta uyuyakalmak ve babanın seni kucağında taşımasıdır.
Anneye
babaya kızıldığında, küsüldüğünde arkasına saklanıp ağladığın koltuğun
sığınağında uyuyakalmaktır çocukluk…
Annemizin bizi kucaklayıp odamıza
götüreceği güvencesiyle… Ne kadar küsse
de kızsa da bir çikolatalı gofrete barışan insandır çocuk… komşunun evinde uslu
duracağına dair söz verendir çocuk, tabi
ki uslu durmaz hele ki komşunun da çocukları varsa.
Peki
çocukluk, çocuk olmak her yerde aynı mıdır? Çocuk her yerde çocuk mudur? Çocuk
canım bu ne farkı var diyebilir miyiz?
İstanbulda
çocuk olmak : Köprüden geçerken tuhaf sevinç çığlıkları atmak , sokaklarda
koşturmak yerine evin içinde tepinip evdekilerin burnundan getirtmek, trafikte
annenin kucağında uyuyakalmak , uslu durup okula ağlamadan gideceğine şart
koşup bütün alışveriş merkezlerini gezdikten sonra yığınla oyuncak aldırmak
demektir. 10 yaşında yemek sitesinden yemek istemeyi öğrenmek , annenin işyerinden eve gelmesini beklerken eve hırsız
girecek de kaçırılacağım diye korkudan ölmektir. Bütün gün bilgisayar başında cips yemektir.
Diğer şehirlerdeki çocukları anlamamak demektir.
Sokakta toz
toprakta saklambaç yerine evde playstation oynamak, otobüsle değil servisle
okula gitmek, fotoğraf albümüne bakmak yerine cepten arkadaşlara resim
göndermek, okul pikniğine gitmek yerine İngiltere gezisine gitmek, ellere
tebeşir yerine boardmarker bulaşmasıdır. İstanbul’da çocuk olmak bir yerden bir
yere otobüse binip tek başına gidebilmektir. Çünkü İstanbulda’ki çocuklar bütün
durakları ezbere bilir. Derslerini ödevlerini kitaplardan değil bilgisayardan,
hatta cep telefonlarından araştırırlar.
Okullarda tablet dağıtılır bir kere, kitap değil. Ve hepsinin cebinde
eline büyük gelen telefonları vardır. Bütün çocukların sosyal sitelerde hesabı
vardır. Bahçe, tarla görmeyen
çocuklarımız facebook denen sosyal sitede sanal çiftlik oyunları oynar. Sadece
çocuklar mı? Yaz gelse de anneanne dede yanına köye gidilse keşke… Bütün
çocuklar bütün sene bunun hayalini kurar, ama babalarının başka planları
vardır. Tatil köyleri deniz, kum ve
güneş… Çocuklarımız çok küçük yaşlarda yüzmeyi de öğrenir zaten.
Televizyon röportajlarına konuşan çok bilmiş çocuklarımız…
Köyde çocuk
olmak ise,
Mevsimlerin
farkına varmak demek, ağaçların isimlerini bilmek, kavgada iyi dövüşmek, ellerin
o yaşta bile nasırlı olması. Köyde çocuk olmak, dağların, çayırların, ovaların,
kuşların, ağaçların, keçilerin, kuzuların arasında büyümek demek…
Karnın
acıktığında dalından sabah koparılmış kan kırmızısı bir domates ve sofra bezleri
altına saklanmış olan bir bazlamayı kapıp onu oyun oynarken yemek,
Tüm
köy çocuklarını tanımak, yanaklarının kıpkırmızı olması, hava azıcık soğuk olsa
hasta olmamak, koşarken annenin sırtına bez koymaması, kışın tişörtle, yazın
kazakla bile gezebilmek ve bir kere bile öksürmemek, ancak olağanüstü
durumlarda hasta olmak, meyvenin sebzenin hormonsuzuyla beslenmek, taze yumurta
ve sütle kahvaltı yapabilmek,
Ağa kızına
aşık olmak, onun için büyüklerden duyulan türküleri söylemek,
Yazları
toprak damda yıldızlara, gökyüzüne, dolunaya karşı uyumak, uyurken sivrisineğin
bile ısırmaması, ısırsa bile anneye bile söylenmemesi, damda beraber yatılan
komşu çocuklarıyla cin peri hikayeleri anlatıp korkmak, orada çekirdek
çitlemek, çok hareketli rüyalarda kendini kaptırıp aşağı düşüp ayağını kırmak,
kırılan ayağı ‘çıkıkçı Nuriye’nin iyileştirmesi, bir an önce iyileşip ayağa
kalkmak,
Köyde çocuk
olmak, tüm ev halkının traktöre binip bağlara gitmesi, orada ağaçlardan elma,
vişne, kiraz, kayısı toplamak, dut ağaçlarını sallayıp düşenlerini almak, taze
soğan, domates, maydanoz, salatalığı dalından koparmak, tüm ağaçlara çıkabilmek
ve kolayca inebilmek, tüm günü bağda geçirmek, akşam olunca kızaran yanaklarla,
eve dönmek, döndüğünde ablanın pişirdiği etli taze fasülye ve pilavı yemek,
toplanan mahsüller satılmaya götürülürken babanın yanında gitmek, birbirini
tutmuş ellerini sallayarak pazarlık yapan büyükleri neşe ile izlemek, babanın
mahsülleri satıp cebini doldurup eve gelirken sana da kasaba bakkalından şeker
ve top alması, topu gururla köyün çocuklarına göstermek, akşam üstü topla maç
yapmak, maç sonunda kavga etmek, topu alıp eve girmek,
Kış gelince
yazın bahçenin arkasına yuvarlak haline getirilip dizilen tezeklerden,
odunlardan sobada yakıp ısınmak, okuldan gelince sobanın yanında ısınmak,
sobanın üstünde bazlama ve yufka ısıtmak, ısıtılmış yufkanın arasına tereyağ
ile çökelek peyniri koymak, sonra taze yumurta ve balla diğer yufkaları da
bitirmek, güzel kokusu duvarlarda kalsın diye ıhlamur tahtasından yapılmış,
sobasında ateşin uzun kış geceleri boyunca hiç sönmediği, ahşap kokulu odalarda
uyumaktır köyde çocuk olmak, 5 kardeşin beşininde yan yana yer döşeğinde
uyumasıdır köyde çocuk olmak…
YAZAN: REYHAN CANITEZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder