Değişim, bir zorunluluktur. Kendi irademizde olmayan kendi
kendisine gerçekleşen bir süreçtir. İnsan da bu sürece katkı verir veya vermez.
Fakat değişim gerçekleşir.
Değişim bir zorunluluktur demiştim. Şimdi bu savımı insan
tabiatı ile temellendirmeye çalışacağım. İnsan doğar, büyür ve ölür. Bu evreler
gerçekleşirken farklı bazı aşamalarda gerçekleşir. İnsan ilk önce bebek olarak
dünyaya gelir. Daha sonra gelişir çocuk olur. Sonra genç, olgun ve yaşlı olur.
Burada insan tabiatında değişim olduğu hemen fark edilebilir. Bu bedensel bir
değişimdir. İnsan tabiatında bir de zihinsel değişim vardır. İnsanın 1 yaşındaki
zihniyetiyle 70 yaşındaki zihniyeti aynı değildir. Bazen deriz keşke hep çocuk
kalsaydık diye. Yada ey gidi gençliğim; şimdi gençliğimde olacaktım da neler
yapardım neler? Deriz. Ama ne çocukluğumuza ne de gençliğimize dönme imkanımız
yoktur. Bunun sebebi değişimin zorunlu hal olmasından kaynaklanmaktadır.
Değişimin zorunluğunu insan tabiatı açısından temellendirdikten sonra şimdi de
doğa açısından temellendirmeye çalışacağım. Bir bitki ilk önce tohum daha sonra
fidan ve ağaç olur. Burada da insan tabiatında olduğu gibi bir değişim söz konusudur.
Herakleitos “ Aynı nehirde iki defa yıkanılmaz” demiştir. Herakleitos’un bu
sözü değişimin zorunluluğu üzerine paralel bir sözdür. Evet. Aynı nehirde
yıkanamazsın. Çünkü şimdi yıkandığın nehir daha sonra yıkanacağın nehirle aynı
olamaz. Doğa kendini sürekli yeniler ve değiştirir. O nehir çeşitli toprakları
aşındırmış olabilir, farklı organizmalarla etkileşim haline girmiş olabilir, su
miktarı artmış olabilir. Bu gibi sebeplerden ötürü aynı nehirde iki defa
yıkanamazsın.
Dünyaya tarihsel süreç içinde baktığımızda değişimin
zorunluluğunu çok net bir şekilde görürüz. İnsan alemi ilk önce avcı toplayıcı
iken, yerleşik hayata geçmiş, bu yerleşik düzende tarım yapmayı öğrenmiştir.
Tarımdan sonra da sanayileşmiştir. İnsan alemi bu süreçleri yaşarken doğada bu
süreçlerden etkilendi ve değişime uğradı. İnsan tarım yaptı toprak etkinleşti.
İnsan sanayileşti ve sanayileşme doğayı olumsuz yönde etkiledi ve iklim
değişikliğine sebebiyet verdi.
Tarihsel süreçte idari yapılanmaya baktığımızda da değişimi
çok net görürüz. İnsanlık ilk önceleri ataerkil bir yapıyla yönetiliyorken daha
sonra feodal bir yapı ile yönetilmeye başlandı. Günümüzde de anayasaya bağlı
insan hak ve hürriyetlerine dayanan bir yönetim biçimiyle.
Değişim zorunludur. Kendiliğindendir. Fakat müdahale de
edilebilirdir. Siz değişimin gerçekleşeceğini bilirsiniz. Ve ona katkıda
bulunabilirsiniz. Eğer siz değişmemekte direnirseniz, Kendi tabiatınızda ve
yaşamış olduğunuz doğanın kendisinde zorunlu olarak bulunan bir şeye karşı
çıkmış olursunuz. Bu durumda sizi bunalıma götürür. Aynı şekilde kendinize
yabancılaşmış olursunuz.
Günümüzde gelişmiş toplumlar; batı toplumları ve onun
düşüncesi içerisinde kimlikleşen
toplumlardır. Bunun en büyük sebebi bu toplumların değişim evrelerine
bizzat katılmış olmalarıdır. Batı düşüncesine baktığımızda sürekli değişen ve
gelişen kavramlar görürüz. Batı dünyası ilk önceleri Antik-Yunan düşüncesi
içerisinde bir düşünce yapısı içerisinde olurken, daha sonraları Hristiyan
düşünce yapısı içerisinde oldular. Bununla yetinmeyip Rönesans düşüncesini getirdiler.
Daha sonraları da Aydınlanma, modernizm ve son olarak da Postmodernizm düşünce
yapısını getirdiler. Yani değişimi kendi haline bırakmayıp ona katılım
gösterdiler. Değişim üretkenlik ister. Batı dünyası da bu üretkenlik içinde
oldukları için bu gün gelişmiş durumdalar.
Değişimin, sosyolojik, tarihi , natüralist, ontolojik ve
felsefi boyutu olduğu kadar teolojik ve Metafiziksel boyutu da vardır.
Değişmeyen tek şey vardır. O da “Allah” dır. İnsan değişir
çünkü kalıcı ve Tanrısal bir yapısı yoktur. Değişimin olmaması için kalıcılığın
olması gerekir. Kalıcılıkda sadece Allah’ta mevcuttur. Değişimi yaşamamak için
doğaüstü bir niteliğe sahip olunması gerekmektedir. Yine bu da Allah’ta
mevcuttur.
Sonuç olarak değişim, zorunluluğu olan; toplumsal, tarihsel
ve felsefi bir kavramdır. Değişime ne kadar katkı sağlanırsa o kadar da kazanç
edilmiş olunur. Değişimde üretkenlik esastır. Değişimi bir otobüs olarak
düşünürsek, bizde bu otobüsün yolcularıyız. Bu otobüse binmemekte direnirsek
yağmurdan korunacak bir durak bile bulamayız. Eğer bindiğimiz bu otobüsün
gideceği yeri biz belirlemezsek rotamız şaşar ve bindiğimiz bu otobüs hiç
işimize yaramaz. Dünya değişimden türemiştir. Değişimin sonu da kıyamet
olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder