3 Mayıs 2015 Pazar

DEĞİŞİMİN ZORUNLUĞU ÜZERİNE

Değişim, bir zorunluluktur. Kendi irademizde olmayan kendi kendisine gerçekleşen bir süreçtir. İnsan da bu sürece katkı verir veya vermez. Fakat değişim gerçekleşir.

Değişim bir zorunluluktur demiştim. Şimdi bu savımı insan tabiatı ile temellendirmeye çalışacağım. İnsan doğar, büyür ve ölür. Bu evreler gerçekleşirken farklı bazı aşamalarda gerçekleşir. İnsan ilk önce bebek olarak dünyaya gelir. Daha sonra gelişir çocuk olur. Sonra genç, olgun ve yaşlı olur. Burada insan tabiatında değişim olduğu hemen fark edilebilir. Bu bedensel bir değişimdir. İnsan tabiatında bir de zihinsel değişim vardır. İnsanın 1 yaşındaki zihniyetiyle 70 yaşındaki zihniyeti aynı değildir. Bazen deriz keşke hep çocuk kalsaydık diye. Yada ey gidi gençliğim; şimdi gençliğimde olacaktım da neler yapardım neler? Deriz. Ama ne çocukluğumuza ne de gençliğimize dönme imkanımız yoktur. Bunun sebebi değişimin zorunlu hal olmasından kaynaklanmaktadır. Değişimin zorunluğunu insan tabiatı açısından temellendirdikten sonra şimdi de doğa açısından temellendirmeye çalışacağım. Bir bitki ilk önce tohum daha sonra fidan ve ağaç olur. Burada da insan tabiatında olduğu gibi bir değişim söz konusudur. Herakleitos “ Aynı nehirde iki defa yıkanılmaz” demiştir. Herakleitos’un bu sözü değişimin zorunluluğu üzerine paralel bir sözdür. Evet. Aynı nehirde yıkanamazsın. Çünkü şimdi yıkandığın nehir daha sonra yıkanacağın nehirle aynı olamaz. Doğa kendini sürekli yeniler ve değiştirir. O nehir çeşitli toprakları aşındırmış olabilir, farklı organizmalarla etkileşim haline girmiş olabilir, su miktarı artmış olabilir. Bu gibi sebeplerden ötürü aynı nehirde iki defa yıkanamazsın.

Dünyaya tarihsel süreç içinde baktığımızda değişimin zorunluluğunu çok net bir şekilde görürüz. İnsan alemi ilk önce avcı toplayıcı iken, yerleşik hayata geçmiş, bu yerleşik düzende tarım yapmayı öğrenmiştir. Tarımdan sonra da sanayileşmiştir. İnsan alemi bu süreçleri yaşarken doğada bu süreçlerden etkilendi ve değişime uğradı. İnsan tarım yaptı toprak etkinleşti. İnsan sanayileşti ve sanayileşme doğayı olumsuz yönde etkiledi ve iklim değişikliğine sebebiyet verdi.

Tarihsel süreçte idari yapılanmaya baktığımızda da değişimi çok net görürüz. İnsanlık ilk önceleri ataerkil bir yapıyla yönetiliyorken daha sonra feodal bir yapı ile yönetilmeye başlandı. Günümüzde de anayasaya bağlı insan hak ve hürriyetlerine dayanan bir yönetim biçimiyle.

Değişim zorunludur. Kendiliğindendir. Fakat müdahale de edilebilirdir. Siz değişimin gerçekleşeceğini bilirsiniz. Ve ona katkıda bulunabilirsiniz. Eğer siz değişmemekte direnirseniz, Kendi tabiatınızda ve yaşamış olduğunuz doğanın kendisinde zorunlu olarak bulunan bir şeye karşı çıkmış olursunuz. Bu durumda sizi bunalıma götürür. Aynı şekilde kendinize yabancılaşmış olursunuz.

Günümüzde gelişmiş toplumlar; batı toplumları ve onun düşüncesi içerisinde kimlikleşen  toplumlardır. Bunun en büyük sebebi bu toplumların değişim evrelerine bizzat katılmış olmalarıdır. Batı düşüncesine baktığımızda sürekli değişen ve gelişen kavramlar görürüz. Batı dünyası ilk önceleri Antik-Yunan düşüncesi içerisinde bir düşünce yapısı içerisinde olurken, daha sonraları Hristiyan düşünce yapısı içerisinde oldular. Bununla yetinmeyip Rönesans düşüncesini getirdiler. Daha sonraları da Aydınlanma, modernizm ve son olarak da Postmodernizm düşünce yapısını getirdiler. Yani değişimi kendi haline bırakmayıp ona katılım gösterdiler. Değişim üretkenlik ister. Batı dünyası da bu üretkenlik içinde oldukları için bu gün gelişmiş durumdalar.
Değişimin, sosyolojik, tarihi , natüralist, ontolojik ve felsefi boyutu olduğu kadar teolojik ve Metafiziksel boyutu da vardır.

Değişmeyen tek şey vardır. O da “Allah” dır. İnsan değişir çünkü kalıcı ve Tanrısal bir yapısı yoktur. Değişimin olmaması için kalıcılığın olması gerekir. Kalıcılıkda sadece Allah’ta mevcuttur. Değişimi yaşamamak için doğaüstü bir niteliğe sahip olunması gerekmektedir. Yine bu da Allah’ta mevcuttur.

Sonuç olarak değişim, zorunluluğu olan; toplumsal, tarihsel ve felsefi bir kavramdır. Değişime ne kadar katkı sağlanırsa o kadar da kazanç edilmiş olunur. Değişimde üretkenlik esastır. Değişimi bir otobüs olarak düşünürsek, bizde bu otobüsün yolcularıyız. Bu otobüse binmemekte direnirsek yağmurdan korunacak bir durak bile bulamayız. Eğer bindiğimiz bu otobüsün gideceği yeri biz belirlemezsek rotamız şaşar ve bindiğimiz bu otobüs hiç işimize yaramaz. Dünya değişimden türemiştir. Değişimin sonu da kıyamet olacaktır.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder